The Fall of the House of Usher incelemesi: Mike Flanagan’ın Poe Sinematik Evreni
Poe’yu çağdaş çağa uyarlamak ne anlama geliyor? Mike Flanagan’ın son Netflix dizisi, Usher Hanesi’nin Düşüşü, Edgar Allen Poe’nun kısa öyküsünün gevşek bir uyarlaması, tanıdık adların çoğuna kesinlikle uyuyor – her bölüm, ortaokul İngilizce dersinde bir seyahat şeklinde hissettirebilecek kombinasyonlarda bir yada daha çok tanıdık Poe eserine gönderme yapıyor. Problem şu ki ses tonu tamamen kapalı.
Başlangıç olarak, eğer bir çok insan “Usher Evi’nin Çöküşü” hakkında bir şey biliyorsa, o da aslolan çöküşün ensestle ilgili olduğudur. Sadece Netflix uyarlaması şunu öneriyor: Ya bunun yerine opioid kriziyle ilgili olsaydı?
Öykü, imparatorluğunun gerileme günlerinde her çocuğunun korkulu ölümlerle ölmesini izleyen soğuk ve mesafeli bir ilaç endüstrisi çocuğunu konu alıyor. Gösterinin sekiz kısmı süresince Flanagan, Poe’nun en iyi malum hikayelerinden fikirler alarak ve bu tarz şeyleri çoğunlukla orijinal bir açgözlülük ve aile yıkımı hikayesine dönüştürerek bir tür Poe Sinematik Evreni yaratıyor. Sadece destansı aile dramı içinde, esrarı karıştırma mevzusundaki ısrar bir çok süre karışık ve hatta dikkat dağıtıcı hale geliyor. Bir karaktere Annabel Lee adını vermek ve sonrasında kahramanınızın Poe’nun meşhur şiirini ona rastgele okumasını sağlamak bizi onun ölümsüz aşkına ikna etmeye yetiyor mu? Muhtemelen değil!
Sadece gösterinin dayandığı yaklaşım budur ve netice, mevzu ile ruh hali içinde değişken bir uyumsuzluktur. Müjdeci Evientrika anlarına karşın Poe’nun tüm eserlerinin en merkezi unsurundan yoksun görünüyor: Tutku. karakterleri Müjdeci gotik bir korkunun içindeymiş şeklinde ölüyor olabilirler fakat değiller yaşamak beğen.
:no_upscale()/cdn.vox-cdn.com/uploads/chorus_asset/file/24998486/TFHU_106_Unit_05748RC.jpg)
Not: Aşağıdaki araştırma spoiler ihtiva eder. Usher Hanesi’nin Düşüşü.
Kuramsal olarak Poe’nun Flanagan için muhteşem bir vasıta olması gerekir. Yükselen auteur, önceki Netflix uyarlamalarının her birinde olduğu şeklinde bu diziyi de yazıp yönetti. Hill House’un Laneti (2018), Shirley Jackson’ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve Bly Malikanesi’nin Laneti (2020), Henry James’in gotik romanından uyarlanmıştır Vidayı çevir. Ek olarak 2022’nin ortak yaratıcısı oldu Gece Yarısı KulübüChristopher Pike’ın gençlik korku romanlarından uyarlanan bu film, fazlaca daha sadık bir halde iki değişik Stephen King romanını beğenilen uzun metrajlı filmlere uyarladı: 2017 yılında yapılmış Gerald’ın Oyunu ve 2019’lar Tabip Uyku. Flanagan, hem bu emekleri hem de ilk bağımsız filminden orijinal çalışmalarına sadık bir fanatik kitlesi kazanmıştır. devamsızlık (2011) şık gerilim filmine Sus (2016) ve dini korku Gece Yarısı Ayini (2021). Neredeyse devamlı eserlerinin senaristliğini yazar ve çoğu zaman onları yönetir.
Yazarlar olarak hem Poe hem de Flanagan huysuz, birazcık da utanmaz ve ölüm, üzüntü ve yitik ile alakalı ruhsal ve felsefi sorulara takıntılılar. Poe’nun bu çalışmaya temel oluşturan fena şöhretli kısa öyküsü Flanagan’la ek bir yakınlığa haizdir şundan dolayı onun aileye olan takıntısını paylaşmaktadır. Flanagan’ın çalışmalarına süre ayırmış olan her insanın bilmiş olduğu şeklinde, sağlam bir atlama korkusundan yada düşünceli bir monologdan daha fazlaca sevilmiş olduğu tek şey, aileler üstünde derinlemesine düşünme şansıdır; onları bir arada tutan, ayıran şey, onları yeniden bir araya getiren şey. Yeniden ediyorum; şundan dolayı Mike Flanagan’ın dünya görüşünde, en alaycı halinde bile, bir aile birleşimi ya da ailenin kurtuluşu için devamlı ümit vardır.
Flanagan, benzer şekilde çekirdek dönüşümlü oyunculardan oluşan bir toplulukla emek harcama eğilimindedir. Amerikan korku hikayesiyinelenen oyuncu ekibine seçki yaklaşımı. Bu dizide hepsi kendilerini tamamen Poe’nun gölge dünyasında oldukları fikrine adadılar; Poe şiirlerinden ve romanlarından, gizlilik anlaşmaları ve halkla ilişkiler saptırmasıyla ilgili zing ve iğnelemelerin yanı sıra zahmetsizce dengesiz satırlar bıraktılar. Her bölüm, Poe’nun iyi malum değişik bir kısa öyküsüne belli belirsiz tematik bir şeyler borçludur; ölümün değişik bir şekilde ortaya çıkışı. Nihai hedef-bir yıkım karmaşası şeklinde. Usher’ların korkulu ölümleri (Sackler’ların açık bir benzeri), ABD’nın opioid krizinin doğaüstü cezasıdır ve Usher da bunun başlamasına destek olmuştur. Salgının dehşeti doğaüstü bir Lady Death’i, namı öteki Carla Gugino’yu, OG’yi çağırmış şeklinde görünüyor. Müjdecileri kaderlerine hızlandırmak için bir takım karakter giyen Flanagang’ın üyesi.
Bu kurulum, gösterinin iyi malum Poe temalarına meydana getirilen devam eden referanslar ile belirli bir hikayeye odaklanan bölümler içinde geçiş yapmasına olanak tanıyor. Mesela, meşhur şiir “Kuzgun”a, klasik intikam öyküsü “Amontillado’nun Fıçısı”na ve adı geçen kısa öyküye göndermeler baştan sona devam ediyor. Öteki eserlere esas olarak karakter adları vasıtasıyla atıfta bulunulur (mesela, Carl Lumbly’nin takdire şayan bir özgüvenle canlandırdığı, dedektiften savcıya dönüşen Auguste Dupin, “Morgue Sokağı Cinayetleri” ve “Çalınan Mektup” şeklinde Poe öykülerindeki bir araştırmacının adını paylaşıyor. ”) yada basit alıntılar yada hatta diyaloğa eklenen direkt alıntılar vasıtasıyla. Bu imalar dizisi barizden çekingenliğe, zekiceden sinir bozucuya kadar çeşitlilik gösteriyor. Bir noktada, Roderick’in taş yüzlü avukatı Pym (mükemmel bir Mark Hamill), akşam yemeğine bir konuk geleceğinden bahseder; bu, başka bir Pym’in söz mevzusu konuğu yamyamlaştırdığı orijinal Poe anlatımına bir göndermedir. Hatta bir karakter Poe’nun gerçek dünyadaki düşmanı Rufus Griswold’un adını bile taşıyor.
Referanslar çoğunlukla tüm kutuları işaretler. “Morgue Sokağı Cinayetleri” bölümünde primatların ölümü mevzu ediliyor. Adını “Kızıl Ölümün Maskesi”nden alan bölüm, korkulu derecede ters giden, günümüzün bir bakkalına dönüşüyor. “Altın Böceği” bölümünde bir altın böceği içeriyor. Başlık hikayemizin gerektirdiği şeklinde, birisi canlı canlı gömülüyor. Bununla beraber, keyifli Paskalya yumurtaları olarak hizmet etmenin yanı sıra, bu tohumlu referansların bir çok ana hikayeyi nadiren güçlendiriyor – ve ana hikayenin kendisi de referans verdiği hikayeler ile anlatının gerçekte yapmış olduğu şey arasındaki kopukluktan muzdarip.
Flanagan, en büyük referanslarına bir tür karıştır ve eşleştir yaklaşımını benimsiyor ve bu da bir çok süre bunların başlangıç hikayelerini neredeyse tesadüfi hale getiriyor. Mesela, Poe’nun kısa öyküsü “Kara Kedi” aslen sertlik dürtülerine tamamen yenik düşen cani bir bağımlı hakkındadır. Fakat içinde Müjdeci Evi “Kara Kedi” bölümünde odak karakterin bu yönü neredeyse tamamen yok şundan dolayı tüylü şeytanıyla savaşmadan ilkin onunla neredeyse asla zaman geçirmiyoruz. Bunun yerine bu psikoloji “Çukur ve Sarkaç” bölümünün mevzusuna aktarılıyor. Netice olarak, bu bölümün orijinal kaynağıyla fazlaca azca ortak noktası varken, “Kara Kedi” Poe’nun öyküsünü unutulmaz kılan derinlik ve öldürücü yoğunluktan yoksundur. Ve benzeri.
Dahası, bu ölümlerin altında yatan niçin – Usher ve ailesinin Gugino’nun Lady Death’i tarafınca takip edilmesini sekiz bölüm süresince izlememizin sebebi – her şeyin detaylı bir halde açıklanmış olduğu ve uygun bir halde etik olduğu, esasen Faustvari olduğu ortaya çıkıyor. Poe’nun çözülmemiş gizemlerinden, içsel motivasyonlara ve hikayelerinin ve konularının üstünde asılı duran rüya şeklinde mantıklara dair çözülmemiş dev sorulardan yaratı yok.
Flanagan’ın bizi Usher ailesinin tüm üyeleriyle esprili çapraz geçişler ve örtüşen diyaloglarla tanıştıran neşeli açılış montajı şeklinde bazı görkemli yaratıcı anlamış olur yaşıyoruz. Ve cinayetler, cinayetler! Çöken, melodramatik, kanlı, nefis derecede korkulu. Eğer geldiğiniz şey, cafcaflı sonuçlara doğru geri sayan, yaklaşmakta olan felaketin sekiz döngüsüyse, şanslısınız.
Sadece anlatı çoğunlukla Poe’yu kalıcı bir favori haline getiren şiirsel duyarlılık ve duygu derinliğinden, derinliğin ağırlığından yoksundur. Poe’nun öyküleri gölgelerle, şişkin, alev ateş imgelerle doludur; kabusların, halüsinojenlerin ve deliliğin karmaşık çalkantısını çağrıştırıyorlar. Flanagan’ın kasvetli huysuzluğu Gece Yarısı Ayini arka planda beliren hayaletlerle birleştiğinde Tepe Evi bu mevzuya iyi hizmet edebilirdi sadece yapım bunun yerine toplantı odası duyarlılığını tercih ediyor. Karakterler şeklinde ortamlar da soğuk ve klinik olarak okunuyor. Poe’nun gotik eklemeleri, kavga eden milyarderlerden oluşan hiciv ailemizin halojen çekirdekli titreşimleri içinde zorlanmış ve arındırılmış hissediyor. Karakterler yanılgılara yenik düştüğünde ya da sinekler şeklinde düştüğünde bile tonal yaklaşım kopuk kalıyor, sanki Roderick Usher (Bruce Greenwood) şeklinde biz hala kayıtsız bir kurumsal kuleden acı çeken insanların kuşbakışı görünümüne kilitlenmişiz. Poe’nun bizi yakalayacağı alev ateş rüyanın içinde sonsuz bir halde düşüyoruz.
:no_upscale()/cdn.vox-cdn.com/uploads/chorus_asset/file/24998498/The_Fall_of_the_House_of_Usher_n_S1_E4_00_04_18_17R.jpg)
Bu uyarlamada noksan olan bir öteki şey de Poe’nun psikoseksüel çalkantısına dair herhangi bir ipucu. Elbet pek fazlaca tuhaflık var, sadece dizinin genel tonuna uygun olarak, devamlı klinik, yansız ve hatta nahoş bir halde sunuluyor: Bir karakter bir cinsellik partisine ev sahipliği yapıyor, sadece yalnızca bir iş stratejisi olarak; bir başkası kişisel asistanlarını tamamen işlemsel cinsellik yapmaları için yönlendiriyor; üçüncüsü kocasıyla olan tüm yakınlığını cinsellik işçilerine devrediyor. Ve gene, iki Usher kardeşimiz içinde yüceltilmiş ensest şehvetin bir ipucu bile yok, bu da her insanın başlangıçta “The Fall of the House of Usher” okumasının sebebinin yarısı.
Bu karakterlerden hiçbirinin, düşmüş bir düşmanın üstüne çılgınca gülmediğini, bir mezardan pençeyle çıkmadığını, ölü bir cesede uygunsuz bir halde müdahale etmediğini yada gotik masalları bu kadar karşı konulamaz kılan öteki aşırı kişilik aşırılıklarından herhangi birini hissetmediğini hissediyorsunuz. Roderick ve kız kardeşi Madeline (Mary McDonnell, daha iyisi olması imkansız), muhtemelen açılış bölümünde hakikaten de mezardan çıkmaya çalışan annelerinin vaktinden ilkin gömülmesi sebebiyle travma yaşayacaklardı. Sadece bu komplo fazlaca fazla kalıcı bir tesir yaratmadan sonlanmış olur ve fazlaca geçmeden iki kardeş, insanları diri diri gömmeye geri döner. Ve Amontillicious’un zirve noktası olması ihtiyaç duyulan bu başarı bile, formalite icabı bir ticari işlemden birazcık daha fazlası haline geliyor. Luk, hiddet, histeri, uzun süredir bastırılmış duygunun nihayet çılgınca düşünülemez eylemde patlak vermesi nerede? Nerede Poe?
Flanagan bizlere bunu doğru icra eden iki karakter eğrisi veriyor. Her biri, işkence gören şiddetli bir ruhun kaotik çatışmasını yakalıyor ve her biri işe yarıyor şundan dolayı dizi, karakterlerini oluşturmak için süre alıyor ve peşinden onların kademeli zihinsel çöküşünü ve ölümünü görmemizi sağlıyor. İlk yengi, olağanüstü bir tıbbi teknoloji arayışı onu tam bir psikoza sürükleyen kalp araştırma bilimcisi Victorine rolündeki T’Nia Miller’a ilişik. Bu şekilde olduğunda netice, korkunçluğun muhteşem derecede kanlı, muhteşem bir görüntüsüdür. İkincisi, kardeşleri ölmeye başlarken aileyle ilgili kızgınlığını ve güvensizliğini fena niyetli aile içi istismara kanalize eden, iftiraya uğrayan en büyük çocuk Freddie rolünü yapan Henry Thomas’a ilişik ve bu da klasik, diyelim ki bir ironi darbesiyle sonuçlanıyor.
Sadece bu iki Usher arkı o denli iyi düşünülmüş ve iyi uygulanmış ki, diğerlerinin zayıf yanlarını vurguluyorlar. Sanki Flanagan, Poe’nun efsanevi afyon sevgisinden çağdaş opioid salgınına kadar bir çizgi çekmiş ve Poe’nun çalışmalarının duygusal özüne fazla fazla kafa yormadan bir fikir deneyi yürütmüş gibidir. (Poe muhtemelen afyon bağımlısı bile değildi.) Kim bilir Flanagan’ın bir kısmının kendi hikayelerini yazmayı tercih etmesinden kaynaklanıyordur. Müjdeci Evi saf, saf korku, yoldam sahibi ve ustaca birçok an ihtiva eder. Sadece dizi, kaynak materyale asla güvenmesine gerek olmadığında, kaynak materyali dengesiz bir halde kavramakta boğuluyor. İdeal Flanagan serisinin anahtarı muhtemelen daha çok özenle seçilmiş uyarlamalarda değil, tamamen Flanagan’a ilişik daha çok hikayede yatıyor.