Ne kadar utanç verici ve aşırı paylaşım yapmamak aslına bakarsak iyi bir şey olabilir?

0

İngiliz felsefeci Bernard Williams, “Utançla bağlantılı temel tecrübe,” diye yazmıştı, “yanlış insanoğlu tarafınca uygunsuz bir halde, yanlış durumda görülme deneyimidir.” Telefonumda gezinirken, kendimi Williams’ın 2003’te ölmesinin iyi bir şey bulunduğunu düşünürken buluyorum şu sebeple aksi takdirde herhangi bir toplumsal medya platformunda bir saat onu öldürebilirdi. Yanlış kişiler (mesela çevrenizdeki öteki turistler ve ek olarak tüm web) tarafınca uygunsuz bir halde (mesela, cinsel ilişki simülasyonu) yanlış durumda (Venedik’te bir köprüde) görülmek, artan sayıda insan için hedef haline geldi. insanoğlu.

Son 10 yılda bir yerlerde her şeyin normalleşmesi gerektiğine karar verdik; utangaç olmak özgür olmaktı; ne kadar utanç verici yada itici olursa olsun, haiz olduğunuz her düşünceyi yada deneyimi yalnızca tamamen kabul etmekle kalmayıp hem de paylaşmanız icap ettiğini. Niçin Twitter’da bir bayanı asla orgazm edemediğinizi yada duşta kıçınızı yıkamadığınızı yüksek sesle ve gururla duyuru etmeyesiniz? İnternetin baskın kültürü, bizi tüm duygularımızın geçerli olduğuna ikna etmeye çalıştı, giderek artan sayıda insan yanlışlığını terapi kanalıyla daha da doğruladı – kendilerini daha iyi görünmek ve sezmek için seçici olarak başvuruyorlar. Utanç, kendi adına, doğası gereği zehirli, yıkıcı bir duygu olarak görülmeye başlandı: kendinden nefret etme ve ele alınmamış çocukluk travması için bir vekil.

Açık olmak gerekirse, bazı şeylerin normalleşmesi iyi: sutyen takmamak, eşcinsellik, yulaf sütü. Sadece, size onlarca kere hiçbir şeyden utanmamanız icap ettiğinin söylendiği bir dünyada yaşamı sürdürmenin öteki tarafı, gerçek bir İngiliz prensinin – şimdiye kadar tüm tarihin en katı dudaklı, utanç dolu demografisi – olduğu bir dünyadır. iradem haricinde öğrendiğim öteki birçok şeyin yanı sıra, bekaretini kaybetmiş olduğu koşulları ayak kıvırma ayrıntılarıyla ayrıntılarıyla özetleyen bir anı yayınlaması gerektiğine ikna oldu. Sırlara haiz olmak ne vakit bu kadar istenmeyen hale geldi?

Utanmazlık ve dikkat çekme davranışı aynı madalyonun iki yüzüdür ve şöhret giderek artan sayıda insan için kendi başına oyunun sonu haline geldiğinden, utanmayı kirli bir kelimeye dönüştürdük ve buna haiz olanları korkmakla suçladık. onların “gerçek” benlikleri olun. Zamanımızın geçerliliği dikkattir ve cemiyet tarafınca onaylanma ihtiyacı ile utanma duygusu çoğu zaman el ele gitmez.

Utanmamak, korkusuzlukla anlamdaş hale geldi; bu, arzularınıza sadık olduğunuzu ve başkalarının sizin yada eylemleriniz hakkında ne düşündüğünü umursamadığınızı göstermenin bir yolu haline geldi. Fakat … ya yaptıysan? Size aslına bakarsak utanma duygusunun iyi gelebileceğini söylesem; kendinden nefret etmek yerine kendine saygı ve haysiyeti işaret edebileceğini. Utanç, Spotify çalma sıralaması neye inanmanızı isterse isteyin, dünyanın ana karakteri olmadığınızı hatırlamanıza destek olabilir – 8 milyarda birsiniz ve en azından başkalarını da onurlandıracak şekilde yaşamaya çalışmalısınız. . Utanma duygusunun daha kuvvetli olduğu bir dünyada, başkalarının yaşamını kurtarmak için yüzünüze ufak bir kumaş parçası takmak asla tartışmalı bir mevzu haline gelmezdi.

Carnegie Mellon Üniversitesi’nde örgütsel davranış ve iş etiği doçentlerinden Taya Cohen, ona teorimi sunduğumda, “Sıhhatli ve sağlıksız utanç biçimleri içinde fark yaparken dikkatli olmalıyız” diyor. “Utancı negatif bir halde resmeden çalışmaların bir çok, kendimiz hakkında fena hissetmekle ve [social] geri çekilme, sadece bazı kültürlerde bunlar o denli yakından bağlantılı değildir. Kendiniz hakkında fena hissedebilir yada hissedeceğinizi tahmin edebilirsiniz, sadece bu ne olursa olsun saklanacağınız anlamına gelmez. Bu daha oldukça bireysel [culture] şey.

“Utançla ilgili problem, motive edici olabilmesidir şu sebeple insanoğlu bundan kaçınmak isterler, sadece şahıs bunu bir kez hissettiğinde, değişebileceğini düşünmemesi sorunlu olabilir” diye ekliyor. “Hakim olan fikir, utancın bir tüm olarak kendiniz hakkında fena sezmek olduğu, oysa suçluluğun daha dar bir halde daha spesifik bir davranış hakkında fena hissetmeye odaklandığıdır.”

Kültürel antropolojide, değişik kültürler geleneksel olarak, Ruth Benedict tarafınca 1946 tarihindeki kitabında popüler hale getirilen terminolojiye gore, ilk olarak suçluluk yada utanç tarafınca yönetilip yönetilmediklerine gore kategorize edilmiştir. krizantem ve kılıçABD’yı bir “suçluluk kültürü” ve Japonya’yı “utanç kültürü” olarak tanımlıyor. Suçluluk, yasaya, cezaya ve kişinin vicdanı tarafınca tutulan etik bir kurala bağlı, Batılı (ve dolayısıyla rasyonel) bir duygu olarak görülmeye başlandı. Gurur ve onur şeklinde kavramların vurgulandığı Doğu “utanç kültürlerinde” ceza, toplumsal dışlanma ve saygınlık kaybı şeklinde dağıtılır. Ve başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü korkusuyla yaşamak açıkça sağlıksız olsa da, kimsenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü yada eylemlerimizi umursamamamızın söylendiği hiper-bireysel, atomize kültürün işe yaramadığı giderek daha açık hale geliyor. peki ya

Suçluluğun utançtan daha çok yüceltilmesi bizi hesap verme sorumluluğunun hiçbir vakit bir Notes uygulamasından özür dilemenin ötesine geçmediği bir yere götürdü. Beyaz suçluluk, kalori tüketimiyle ilgili suçluluk, karbon ayak izimiz hakkında suçluluk, orta derslik suçluluğu, boş hayatlarında anlam arayan gerici e-kızların çekmiş olduğu düzmece Katolik suçluluk – bu, tüm niyet ve amaçlar için bir duygudan başka bir şey değildir. büyük “ayy” Bir tek suçluluk hissettiğini itiraf etmek, onu hafifletmek için kafi görünüyor.

Öte taraftan, doğuştan gelen bir utanç duygusu, hemen sonra suçluluk duymanıza yada utanmanıza niçin olabilecek şeyleri yapmanıza engel olur: birinin evinde konuk edilme sürenizi aşmak, UberEats sürücünüze bahşiş vermemekle övünmek, isteyerek yaptığınız 1,7 milyon takipçinize gönüllü olmak. servete karşı dengesiz bir duruşta bir fare sorunuyla yaşamak.

“Duygu: Bireycilik-Toplulukçuluk ve Suçluluk ve Utanç Arasındaki İlişkiye Fazlaca Boyutlu Bir Yaklaşım” başlıklı makalelerinde (2019), Cohen ve öteki beş araştırmacıdan oluşan bir ekip, beş ülkeden (ABD Birleşik Devletleri, Hindistan, Çin, İran ve İspanya) 1.000’den fazla şahıs üstünde çalıştı ve “bireylerin daha kişilerarası odaklı olmak için kültürel olarak sosyalleştiğini (şu demek oluyor ki, yatay kolektivizm)” buldu. ) ihlalleri takiben onarıcı eylemde bulunmak için daha çok motive olurken, güç, statü ve rekabete (şu demek oluyor ki dikey bireycilik) daha çok uyum sağlamak için kültürel olarak sosyalleşenler, tehdit edici kişilerarası durumlardan geri çekilmeye daha yatkındır.”

Başka bir deyişle, kültürün bireyci olduğu ABD Birleşik Devletleri’nde, kollektife o denli gömülmediğiniz için öteki insanlardan geri çekilmek ve saklanmak mümkündür. Bu, topluluğa dahil olmak istiyorsanız, kendi içinde daha yüksek bir önceliğe haiz olmak istiyorsanız, yaptığınız şeyle yüzleşmeniz ihtiyaç duyulan daha toplumsal kültürlerin tersidir.

Sıhhatli bir utanç duygusu, bizi egoyu diğerine tercih etmeye iten bir kültürde kişisel ve kolektif içinde bir köprü görevi görebilir. Kim bilir utanmazlığın çoğalması, topluluğun erozyonuyla bağlantılıdır – geleneksel olarak tat ve kabul edilebilirlik mevzusunda hakemlik meydana getirecek olan çevremizdeki insanlardan giderek daha çok yabancılaştığımız bir dünyada, insanların kalçalarının arasına ananas sıkıştırması ve sonrasında da sonrasında olması şaşırtıcı değil. çevrimiçi ilgi için suyu içmek. Kolektifin toplumsal bağları yerini görünmeyen bir izleyicinin onayına bırakmıştır.

“Geçmişte, mahalli topluluğunuza uyum sağlamak istiyorsanız, bir çok insanoğlunun uygun bulunduğunu düşündüğü şekilde hareket etmeniz gerekiyordu. İnternette, bir şahıs, insanların büyük çoğunluğunun tamamen kabul edilemez bulmuş olduğu şekillerde davranabilir, sadece bunu paylaşan insanoğlu şeklinde pozitif yönde geri bildirim alıyorlar” diyor Cohen. “Kim bilir bunu zımnen kabul ettiğimizi ve bunu icra eden kişiyi zımnen kabul ettiğimizi gösteriyor – şu sebeple onlar utanmıyorlar, dışlanmadılar. Aslına bakarsak tam tersi oldu.”

İnternet yardımıyla, daha çok insan, ustalaşmış danışmanlık arayan yada çılgınca kendi kendine yardım kitaplarına giren birkaç kişinin koruyucusu olan bir kelime çerçevesine de erişim sağlamış oldu. Bu birkaç şahıs oldukça oldu ve terapinin normalleşmesi mükemmel olsa da, dili kendi başına bir yaşam sürdü ve o denli ana akıma girdi ki geçen yılki aşk adası, öfkeli seyirciler yanlış bir halde bir karı yarışmacıyı “gaz aydınlatması” için çağırmaya başladı (o bir tek yapması gerekeni yapıyordu). Sözlüğü, antisosyal davranışı haklı çıkarmak için giderek daha çok kullanılıyor ve neredeyse her şey “özbakım” şemsiyesi altında mazur görülebilir.

Platformların kendileri, kullandıkları algoritmalar ve oluşturdukları uygar standartlar, toplumsal zevkin ve kendini tanıtmanın sınırlarını zorlamaya istekli olanlara, ister agresif bir halde TikTok’u yapmak olsun, yardım ediyor. bir havuzun kenarında çabalayan içerik oluşturucu arkadaşlarınızla yada okulda altın bir yıldız alan ve annesinin onu buzdolabına yapıştırmasını isteyen bir çocuk şeklinde, son olarak çalışmanızdan her bahsedişi Instagram hikayenizde tekrardan yayınlamak. Sonsuz ilgi arayışı içinde, ne kadar bunaltıcı ya da yanlış olursa olsun her şeyi paylaşmaya teşvik ediliyoruz.

Kibar olmak adına, toplumsal dışlanmayı tartışmaktan vazgeçeceğim, sadece kişisel olarak bu hesapta yer edinen bir çok insanoğlunun büyük bir evde kilitlenmesi (buna yutturmaca hapishanesi diyelim) ve etkileşim kurmasının yasaklanması icap ettiğini düşünüyorum. geri kalanımız, onlar eylemlerini düşünene ve ön kameradan ciddi bir halde özür dileyene kadar. Yükselen yalnızlık ve kopukluk seviyeleriyle giderek daha çok tanımlanan bir dünyada, sıhhatli bir utanç duygusu, ortak bir iyiye olan inanç ve başkalarına zarar vermekten kaçınma arzusu kanalıyla toplumsal ve toplumsal dokuyu tekrardan bağlayan kuvvetli bir etik güç olabilir. İnsanlığımızı hatırlamamızı sağlar. Utanç duygusundan kaçmak ve üstesinden gelmek için elimizden gelen her şeyi yapmak yerine, kim bilir hak edilmemiş bir günah çıkarma umuduyla yaşamak yerine hatalarımızla ve onların bizlere hissettirebileceği rahatsızlıkla oturmayı öğrenmenin zamanı gelmiştir.

Niloufar Haidari, Londra’da olabildiğince azca vakit geçirmeye çalışan, özgür çalışan bir kültür yazarıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir