Dev solucanlar, asık suratlı rahibeler ve Timothée Chalamet: Dune’un dünyası özetlemek gerekirse açıklandı
Bu yıl şu ana kadar gösterime giren en büyük film kuşkusuz birazcık kafa karıştırıcı. Ya da bir ihtimal kafa karıştırıcı olmayabilir, fakat kesinlikle oldukça fazla informasyon var.
Doğal ki bundan bahsediyorum Dune: İkinci Bölüm.
Denis Villeneuve’ün Frank Herbert’in 1960’lardaki bilimkurgu kitap serisinden uyarladığı ikinci filmi bu hafta gösterime giriyor. İlk filmin üstünden iki yıldan fazla süre geçmiş olduğu ve filmimizde olup bitenlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kumdan tepe Evren, bazılarınızın birkaç sorusu olabileceğini düşündüm.
Sözgelişi Timothée Chalamet’in psişik oğlan kralının nesi var? Bu asık suratlı rahibeler kim? Peki her yerdeki dev solucanlara neler oluyor?
Bilim kurguyu seviyorum; herhangi bigün beni bir kopyasıyla yakalayın Dokuzuncu Gideon yada Mülksüzler – fakat asla okumadım Kumdan tepe, bu yüzden sana yardım edemem.
Patrick Reis, Vox’un kıdemli siyaset editörü ve uzun süredir Kumdan tepe fanatik, yapabilir. Patrick ve Alex Abad-Santos, Vox’un kıdemli muhabiri ve kendilerini şu şekilde tanımlıyor: Kumdan tepe Çömez, burada yeni filmin derinliklerine indim. Aşağıda bültenin bugünkü sayısı için benim tarafımdan ek sorularla beraber onların konuşmasından bir kesit yer almıştır. — Caroline Houck, kıdemli haber editörü
Serinin genel anlatı akışı hakkında hafifçe spoiler.
Peki Timothée Chalamet’in canlandırdığı Paul Atreides denen adam kim? Ondan hoşlanmam gerekiyor, değil mi?
Villeneuve’ün önceki filminin başlangıcında Paul, Atreides Hanesi’nin tek evladı, Dük Leto Atreides’in (Oscar Isaac) ve Bene Gesserit Leydi Jessica’nın (Rebecca Ferguson) erkek evladıdır (onlarla ilgili daha çok informasyon yakında).
Paul’un ailesi, evrenin en kıymetli deposu olan baharat üretimini denetlemekle görevlendirildikleri Arrakis’e (Dune olarak da bilinir) taşınmak suretiyle ana gezegenlerini terk etmeye zorlandı.
İlk filmin sonunda Paul, Arrakis’in yerlisi Fremenlerle beraber saklandı ve onlarla, Paul’ün babasını ve neredeyse sevilmiş olduğu herkesi öldürdükten sonrasında Arrakis’i bir kez daha yöneten despotlar olan Harkonnen Hanesi’ne karşı ittifak kurdu. (Bununla beraber sevgilisi olan Fremen Chani (Zendaya) ile de tanışır.) Dune: İkinci Bölümbir mesih figürü olmak için Fremen saflarında yükseliyor.
Bu, serinin geri kalanında oldukça karmaşık bir etik eğriye yol açıyor.
İşte benim sorum şu: O iyi bir mesih figürü mü… yoksa hakkaten fena mü? Bu kahramana tapınma mevzusunda şüpheliyim. Ek olarak burada bazı garip beyaz kurtarıcı hisleri de var, değil mi?
O “fena” mü? Kısa vadede hayır; orta vadede bir nevi evet; ve son aşama oldukça uzun solukta çoğunlukla hayır; vakalar on seneler, yüzyıllar ve hatta bin yıl sonrasında Pavlus’un soyundan gelenlerin yardımıyla meydana geldi.
Kumul İki Destanın kısa vadeli “hayır” kısmında geçiyor; burada Fremenlerin kendilerini Harkonnen Hanesi’nin zulmünden kurtarmasına yardım ediyor.
Fakat sorunuzun öteki kısmına ulaşınca – evet. Dune temelde, eylemin büyük bir kısmının göçebe bir kültüre gelen yabancılar tarafınca uygulanmış olduğu bir beyaz kurtarıcı hikayesidir.
Bununla beraber Orta Doğu’ya yönelik oldukça açık bir alegoridir: Baharat, çağdaş yaşamı sürdüren ve imparatorluk çapında ticareti ve seyahati kolaylaştıran ender bir maddedir, dolayısıyla bunun petrol olduğu oldukça açıktır. Ve Fremenlerle ilgili pek oldukça şey, çöl göçebelerini ve Araplarla ilgili en kolay stereotipleri anımsatmak için tasarlanmış şeklinde görünüyor. En kötüsü, bu Solucanlarla Dans Eder. Tüm bunlar fanatikleri rahatsız etmeli ve bir çok durumda da rahatsız ediyor.
Filmin doğru yönde bazı adımlar attığını düşünüyorum. Zendaya’nın Chani’si filmimizde kitaptaki Chani’den oldukça daha çok etkinliğe haiz ve bu da gücün bir kısmını yine Fremenlerin eline veriyor.
Sadece kitabın vaka örgüsünün büyük bir bölümünü temelde bir kenara bırakmadan, beyaz kurtarıcı kinayesini aşmanın bir yolu olduğundan güvenli değilim. Birisi yapmayı denedi Kumdan tepe kitaba oldukça fazla bağlı kalmadan film ve oldukça gülünç bir karmaşa.
Bene Gesserit kimdir ve daha da önemlisi, niçin görevli değiller?
Çıplak gözle bakıldığında, Bene Gesserit’ler bir grup süper kuvvetli rahibeye benziyorlar – her ne kadar tam olarak rahibe olmasalar da – Paul’un anası Leydi Jessica da kız kardeşlik birliğinin bir parçası.
Sadece niçin bu kadar mühim olduklarını ve tam olarak ne halletmeye çalıştıklarını idrak etmek için birazcık geriye gidelim.
Filmlerdeki olaylardan oldukça ilkin, insanlık tüm “düşünen makinelerden” arındırılmıştı. Ve böylece yüzyıllar süresince (ve bir ihtimal daha uzun süre), teknolojideki ana ilerlemeler daha iyi makineler değil, bizzat insanların tekrardan yapılandırılması olmuştur.
Bene Gesserit’in üstünde çalmış olduğu büyük proje bu: süper varlığın yetiştirilmesi.
Paul’ün bu süper varlıktan önceki sondan ikinci adım olması gerekiyordu. Leydi Jessica, Harkonnen Hanesi’nin varisi ile çiftleşecek bir dişiye haiz olacaktı – Bene Gesserit yavrularının cinsiyetini belirleyebilir bundan dolayı elbet yapabilirler -. Sadece Oscar Isaac’in Dükü Leto’ya (RIP) olan sevgisinden dolayı, onun adam varis isteğini yerine getirdi. Bu, süper varlığı evrene bir nesil erken getirdi ve Bene Gesserit planını alt üst etti.
Sorunuza geri dönecek olursak: Bene Gesserit, imparatorluk tahtı ve baharatın kontrolü mevzusunda adamların nispeten minik çaplı çatışmalarla savaşmasına izin vermekten memnun görünüyor. Sadece perde arkasında daha büyük bir savaşım veriyorlar: denetim edebilecekleri bir süper varlık yaratmak için.
Ne yazık ki onlar bu yolun sadece yarısına ulaşabiliyorlar; bundan dolayı Paul kesinlikle kimsenin kontrolü altında olmakla ilgilenmiyor.
Tamam fakat en önemlisi benimle bu dev solucanlar hakkında konuş. Mevzu açısından oldukça önemliler ve bakması oldukça güzel fakat pek mantıklı görünmüyorlar.
İlk filmimizde Fremenlerin ve çöl sakinlerinin solucanlar tarafınca yenilmekten iyi mi kaçınacaklarını bildiklerini öğrendik, peki… solucanlar bu kadar büyümek için neyle besleniyor? Ve daha da önemlisi, bunların bu oldukça kuvvetli ve kıymetli baharatla ne ilgisi var?
Satır aralarını okuyunca, aslına bakarsak çöldeki yaratıklardan ziyade çöl kumundaki bir şeyle beslendiklerini düşünüyorum. Ekosistemin en büyük yırtıcısı olmaktansa, Dünya’daki basit eski solucanlarımıza benzetilmeleri daha iyi. Çölde tünel açıyorlar ve onu zenginleştiriyorlar; hatta muhtemelen baharat üretimine de destek oluyorlar.
Bu yüzden, baharat toplama makinelerini, Harkonnen cesetlerini yada kumların üstünde yürürken hareketlerini yeterince gizlemeyen herhangi bir şeyi yuttuklarında, yırtıcı olmaktan ziyade bölgesel davrandıklarını düşünüyorum. Kum solucanı ekolojisini sizinle ortalama 10 saat daha tartışmaktan kıvanç duyarım, sadece burada yeterince şey söyledim sanırım. İyi seyirler!
Bu öykü ilk olarak şurada ortaya çıktı: Bugün AçıklandıVox’un amiral gemisi günlük bülteni. Gelecek basımlar için buradan kaydolun.